Tefekkür

Tefekkür kalbî ibadetlerdendir. Tefekkür Allah’a yakınlığın ilk basamağıdır.

Büyükler tefekkürü, “Kalbin, maksada vâsıl olmak için eşyanın manalarını anlamaya yönelmesi” şeklinde tarif etmiştir. Tefekkür Allah’ın yarattıkları hakkında düşünmek, onlardan ibret ve öğüt almak demektir.

Allah (celle celaluhu) Kur’ân-ı Kerîm’de akıl sahibi kişileri şöyle anlatmıştır:

“O gerçek akıl sahipleri, ayakta (yürürken), otururken ve yanları üzere yatarken (bütün hal ve zamanlarında) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler” (Âl-i İmrân 3/161).

Düşünmek, yani tefekkür her zaman yapageldiğimiz, olağan bir iş gibi görülebilir, ancak yüce Allah bu işi başlı başına bir ibadet addetmiş ve Resûlullah’ın diliyle,

“Allah’ın (celle celaluhu) yüceliği, cenneti ve cehennemi hakkında bir saat tefekkür, geceyi ihya etmekten daha hayırlıdır” (Kenzü’l-Ummâl);

“Bir saat tefekkür bir senelik (nâfile) ibadetten hayırlıdır” buyurmuştur. Bir diğer rivayette, “Altmış senelik (nâfile) ibadetten hayırlıdır” (Keşfü’l-Hafâ) denilmektedir.

Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Orucun Sırları – İmam Gazâlî

Oruçlu kimseye sevabı sayısız şekilde bolca verilir; ona verilecek sevap her türlü tahmin ve ölçünün ötesindedir. Oruç böyle olmaya layıktır; çünkü oruç sadece yüce Allah içindir ve O’na nisbetle ayrı bir şerefe sahiptir. Gerçi bütün ibadetler Allah’a aittir, ancak orucun yeri ayrıdır. Nitekim bütün yeryüzü Allah’a ait olmakla birlikte O, Kâbe’ye “evim” dediği için Kâbe, ayrı bir şerefe sahiptir.

Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Allah’ın Özel Himayesi

Bir kimse dünya ve ahirette işlerinin güzel olmasını, kazancının artmasını, dağınık işlerinin toplanmasını, gönlünün rahatlamasını, âkıbetinin hayırla sonuçlanmasını istiyorsa, muhtaç bir müminin yardımına koşsun ve onun işlerine yardımcı olsun. Çünkü o mümin kardeşinin işleriyle uğraşırken, Allah Teâlâ da onun işlerini üstlenir ve ona özel olarak yardımda bulunur.

Nitekim şu hadis-i şerif, bu meyanda söylenmiştir: “Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece Allah da onun yardımında olur” (Ebû Davud; Tirmizî).

Bir insanın işlerini Allah Teâlâ üstlenirse, onun dünya ve ahirette yüzü güler. “Bana ne başkalarının işinden!” demek, müminlerin ahlâkı değildir. Güzel ahlâk, Allah için başkalarının yükünü çekmek, derdiyle dertlenmek ve onları sevindirmektir.

Yazılar&Menkıbeler içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Doğal felaketlerden korunmak için dua

Ebû’l-Yeser’in (r.a.) okuduğu rivayet edilen kazadan, beladan ve doğal musibetlerden korunmak için okuduğu dua…

Ebû’l-Yeser’in (r.a.) okuduğu rivayet edilenduanın Arapçası ve anlamı… Ebû’l-Yeser (r.a.) Kimdir? Ebû’l-Yeser (r.a.), Ensar’dandır. İkinci Akabe Biatı’na katılmıştır. Peygamberi­mizle birlikte bütün savaşlara iştirak eden bir sahabidir. Bedir Savaşı’nda çok büyük kahra­manlıklar göstermiştir.

Arapçası: اَللّٰهُمَّ إني أعُوذُ بِكَ مِنَ الهَدْمِ، وأعُوذُ بِكَ مِنَ التَّرَدِّي، وأعُوذُ بِكَ مِنَ الغَرَقِ وَالحَرَقِ وَالهَرَمِ، وَأعُوذُ بِكَ أنْ يَتَخَبَّطَنِي الشَّيْطانُ عِنْدَ الْمَوْتِ، وأعُوذُ بِكَ أنْ أمُوتَ فِي سَبِيلِكَ مُدْبِراً، وأعُوذُ بِكَ أنْ أمُوتَ لَدِيغاً ” (وَالغَمّاً) 

Anlamı:  Allah’ım binâ yıkıntısından, uçuruma düşmekten sana sığınırım. Allah’ım boğulmaktan, yangından ve (aşırı) yaşlılıktan sana sığınırım. Ölüm sırasında şeytanın beni çarpmasından sana sığınırım. Senin yolundan ayrılarak ölmekten sana sığınırım. Zehirlenip ölmekten sana sığınırım. (Üzüntü içinde ölmekten Sana sığınırım.) (Ebû Dâvud, age., II, 92, nr. 1552)

Kaynak: islamveihsan.com

—————————-o——————————

•Anlamı: ”Sığınırım o Allah’ın adına ki, yerde ve gökte hiçbir şey O’nun adına sığınana zarar veremez. O (yalvaranın iniltisini) işitici ve (halini) bilicidir.” (Ebu Davud)

Okunuşu: ”Bismillahi ellezi la yedurru maasmihi şey un fi’l-ardı ve la fi’s-semai ve hüve’s-semiu’l-âlim.”  

###################################

•Anlamı: ”Allah ım, beni önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden gelecek kötülüklere karşı koru. Altımdan bir kötülük gelmesinden (yarılıp içine düşmekten) Senin azametine sığınırım.” (Ebu Davud)

Okunuşu: ”Allahümmahfazni min beyni yedeyye ve min halfi ve an yemini ve an şimali ve min fevki ve euzü bi azametike en uğtale min tahti.”

Dualar&Virdler içinde yayınlandı | , , ile etiketlendi | 1 Yorum

”Peygamberlerin, velinin hakkı için” demek

Peygamberleri, salih kulları vesile ederek dua etmenin caiz olduğu kitaplarda yazılıdır. Mesela Berîkada deniyor ki:
“Peygamberin, velinin hakkı için demek, Onun nübüvveti haktır, vilayeti haktır demek olur. Peygamber efendimiz de, bu niyet ile (Peygamberin Muhammed hakkı için) demiş ve harplerde Allahü teâlâdan, Muhacirlerin fukarası hakkı için yardım dilemiştir.” İslâm alimlerinden; senden istedikleri zaman verdiğin kimseler hakkı için” gibi dualar yapanlar ve kitaplarına yazanlar çok olmuştur. Hısn-ül-hasîn kitabı böyle dualarla doludur. 
“Hazret-i Ömer’in haber verdiği hadis-i şerifte: “Âdem aleyhisselam yanıldığı zaman, ya Rabbi! Muhammed aleyhisselam hakkı için beni affet dedi. Allahü teâlâ da, Muhammed’i daha yaratmadım. Onu nasıl tanıdın dedi. Ya Rabbi! Beni yaratıp ruhundan bana ihsan edince, başımı kaldırdım. Arş’ın eteklerinde, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah yazılmış olduğunu gördüm. Sen isminin yanına, en çok sevdiğinin ismini yazarsın. Bunu düşünerek Onu çok sevdiğini anladım dedi. Allahü teâlâ da buna karşılık, ey Âdem, doğru söyledin. Mahluklarımın içinde, en çok sevdiğim Odur. Onun için, seni affeyledim. Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım dedi.” buyuruldu. Bu hadis-i şerif, imâm-ı Beyhekî’nin Delâil ve Âlûsî’nin Gâliyye kitaplarında da yazılıdır.
Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Hilim

Hilim, yumuşak huylu ve ağır başlı olmak, öfkenin kabarması halinde itidal ve sükûneti korumak, nefsine hâkim olup kızmamak, gücü yettiği halde affetmek, hoşa gitmeyen şeyler karşısında sabır ve tahammül göstermek, tahrik edici sebepler karşısında soğukkanlılığı korumak, acı ve ıstırap verici hareketlere karşı kendini tutmak gibi anlamlara gelen güzel ve övülen bir erdemdir.

Hilim insanın ileriyi görmesi, acele hareket etmemesi, tecrübelerine dayanarak hadiseleri sabırla göğüslemesidir. Kişinin kendisine yapılan kötülüğe karşı aynı şekilde karşılık vermeye ve intikam almaya gücü yettiği halde, intikam hissine kapılmadan sabır ve müsamaha ile karşılık vermesidir.

Allah’ın bir ihsanı hilim, Allah Teâlâ’nın büyük bir ihsanıdır. Kime verildi ise, ona dünya ve ahiret saadeti verilmiştir demektir. Zira hilim insanı hem dünyada hem de ahirette yüksek mertebelere kavuşturur. Allah Resûlü [sallallahu aleyhi vesellem] bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrum olan kimse ise dünya ve ahiret iyiliklerinden mahrum olur” (Müslim; Ebû Davud; Tirmizî).

Genel, Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | , ile etiketlendi | 1 Yorum

Gençlik Bir Hazine

Çocukluk ve yaşlılık çağları kişinin aklen ve bedenen zayıf olduğu çağlardır. Gençlik çağı ise insanoğlunun aklî, fizikî ve ruhî bakımdan en dinç ve enerjik olduğu çağdır. İhtiyarken yapmakta zorlanılan birçok şey bu çağda kolayca yapılır. O bakımdan kişi, gençlik dönemini ganimet bilmeli, Allah Teâlâ’nın emrine uygun bir biçimde, imkânı varsa ilim irfan ile geçirmeli, müslümanca bir hayat yaşamalıdır.

Ne var ki gençlik çağında ibadete yönelmek, salih amellerle meşgul olmak, yaşlılık dönemine nispeten oldukça zordur. Çünkü gençlik çağı nefsanî isteklerin doruk noktaya ulaştığı, duygusal gelgitlerin yaşandığı çalkantılı bir yaş dönemidir. Genç birinin nefsine direnmesi, taat ve ibadete yönelmesi ihtiyar kimseye nazaran daha zor olduğundan dolayıdır ki yapacağı güzel ameller de Cenâb-ı Hak katında daha makbul görülmüştür.

O yüzden hadis-i şerifte, “Gençliğini Allah Teâlâ’ya ibadetle geçiren kişinin, yaşlandıktan sonra ibadet etmeye başlayan kimse karşısındaki üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir” buyurulmuştur.

Genel içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Devran Zulümle Dönmez

Büyük günahlar içinde insanları en çok felakete sürükleyeni zulümdür. Zira Allah Teâlâ kendisine karşı yapılan isyanı affedebileceğini, kul hakkını ise helâl ettirip gelmemizi buyuruyor. Allah Resûlü’nün [sallallahu aleyhi vesellem] şu uyarısı meselenin ciddiyetini de göstermektedir. Peygamber Efendimiz buyuruyor: “Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir” (Hâkim; el-Câmiu’s-Sagîr).

Güçlü veyahut zayıf, hemen herkes zulme maruz kalmakla birlikte, genelde kimsesiz, sahipsiz, bîçâre kimseler zulme uğruyor. Zulmün onlar üzerindeki tesiri daha can acıtıcı oluyor. Allah Teâlâ zalimleri sevmediğini (Bakara 2/57), zalim toplumu hidayete erdirmeyeceğini (Bakara 2/258), kıyamet gününde onların yâr ve yardımcısının olmayacağını (Âli İmrân) açıkça buyurmuştur.

Böyle bir duruma düşmemek için hedef daima adalet üzere olmaktır. Adalet işlerin maddi ve manevi olarak yolunda gitmesini sağlayan tek unsurdur. Zulüm geçici bir sistem kurabilir fakat asla devamlı olmaz. Zulmün yaygın olduğu bir ortamda her çeşit fitne ve fesat da yaygın olur.

Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

YOLDA ÇIKAN ENGELLER

Yolda Çıkan Engeller

İnsan ibadetlere yöneldiğinde bir de bakar ki bu ibadetleri gönül huzuruyla yapmasını engelleyen şu âfetlerle karşı karşıyadır: Önce, nefis rızık talebiyle şöyle der: “Benim mutlaka belli miktarda rızka ihtiyacım var. Dünyalıkları terkettim, halktan uzak durdum; peki benim rızkım nereden sağlanacak?” Sonraki engel, yararına mı yoksa zararına mı olduğunu bilmediği tüm korkuları, umutları, arzu ve nefretleridir. Bunların sonuçları belirsiz olduğundan kalbini hep meşgul etmektedir.

Sonra, her taraftan insanın üzerine gelen zorluk ve musibetler gelir. Özellikle de halka muhalefet, şeytana savaş açma ve nefsin tersine hareket etme yolu tutulduğunda nice lokmalar boğazına dizilir, nice sıkıntılarla yüz yüze gelir. Değişik hal ve durumlarda bazan tatlı bazan acı, Cenâb-ı Hak tarafından çeşitli ilâhî kazâ ve takdir tecellileri de başa gelir.

Nefis bunlara karşı kızgınlık göstermekte çok hızlı ve fitne çıkarmada çok acelecidir. Bunları aşıp geçmek için dört silaha ihtiyaç vardır: Rızık hususunda Allah Teâlâ’ya tevekkül, tehlikeler karşısında işleri Allah’a ısmarlama, zorluk ve musibet anında sabır, kazâ ve kader tecellisinde rıza.

Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

GÜNLERİN EFENDİSİ

Günlerin Efendisi

Günlerin en şereflisi, müslümanların haftalık bayramı olan cuma günüdür. Müslümanların namaz için bir araya gelip cemaat dayanışmasını sürdürdüğü bu günün fazileti âyet ve hadislerle sabittir. Peygamberimiz [sallallahu aleyhi vesellem], “Güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür” buyurmuş, Hz. Âdem’in [aleyhisselâm] yaratılması, cennete girmesi, yeryüzüne indirilmesi, tövbesinin kabul edilmesi gibi olayların cuma günü vuku bulduğunu haber vermiştir.

Yine hadislere göre melekler cuma gününe “yevmü’l-mezîd”, yani “amellerin sevaplarının sair günlere göre artırıldığı gün” demektedir. Müminler cennette cemâlullahı bir cuma günü müşahede edeceklerdir.

Cuma dışında ramazan ve kurban bayramı günleri ile kurban bayramının bir gün öncesi, hacıların Arafat’ta vakfeye durması sebebiyle “arefe günü” diye bilinen gün ve kamerî ayların “eyyâm-ı bîz” diye adlandırılan 13, 14 ve 15. günleri mübarek günlerimizdir.

Yazılar&Makaleler içinde yayınlandı | , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın